İstiklal Marşı’nı Açıklamada Yeni Bir Yaklaşım: BİR MARŞ: ÜÇ DEĞER, ÜÇ KAVRAM, ÜÇ KURUM

İstiklal Marşı’nı Açıklamada Yeni Bir Yaklaşım:

BİR MARŞ: ÜÇ DEĞER, ÜÇ KAVRAM, ÜÇ KURUM

 Dr. Osman ARSLAN

İstiklal Marşı, tarihten silinmekle yüz yüze kalmış bir milletin o kara günlerde, tarihe ve dünyaya karşı yükselen bir milli manifestosu olmuştur. Bu kutlu şiiri yazdıran ne vecdli bir ilhamdı, ne müstesna bir hissedişti ki şairine uykusunu böldürüp gecenin karanlığında Taceddin Dergahının duvarlarına çakıyla mısralarını yazdırmıştır.

Balkan Facisasının yaşandığı 1914 yılından bu yana Akif’ten bir milli marş beklentisi vardır. Recaizade Mahmut Ekrem, Süleyman Nazif, Mithat Cemal Kuntay gibi Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi de 700 kadar şiirin karşılayamadığı duygulara Mehmet Akif’in kaleminin tercüman olabileceğine inanıyordu. Meclis’te her kıtası ayakta coşkulu uzun alkışlarla karşılık bulan bu destansı şiir oybirliği ile kabul edildi.

Milli Mutabakat Metni

Kabul edildiği gün kanun oldu. Ardından Anayasa maddesi, 1980 Anayasası ile değiştirilemez madde oldu. O gün olduğu gibi bugün de beş partinin ortak önergesiyle 2021, kabulünün yüzüncü yılında TBMM tarafından “İstiklal Marşı Yılı” ilan edildi. Yüzyıl önce olduğu gibi bugün de İstiklal Marşı ‘Milli Mutabakat Metni’ olduğunu kanıtladı. O günden bugüne her yasal metin değişmiştir; fakat Meclis’in 1921’den bu yana değişmeyen tek metni kalmıştır geriye: İstiklal Marşı.

Türk Milletinin var oluş iddiasının en veciz ifadesidir İstiklal Marşı. Bir ‘şifre’ gibi mısralarında gergef gergef işlenen ‘değerler’ milli karakterimizi anlatır aslında. Milletin ruhunu ele veren bir sembol metindir. İstiklal Marşı, milletin kimlik beyanıdır.

Tümdengelim Yöntemiyle Analiz

Bu makalede, İstiklal Marşı’nı, mevcut yorumların dışında, yeni ve farklı bir yaklaşımla değerlendirmeye çalışacağız. Bu yeni yorum biçiminde, bugüne değin yapılan diğer yorumlar gibi tümevarım yöntemini izleyerek önce kelimelerin, sonra mısraların, sonra dörtlüklerin ve nihayet marşın bütününün anlam derinliklerini açıklamaya çalışmayacağız. Bilakis tümdengelim yoluyla dörtlükleri sadeleştirici bir yöntem izleyerek ‘temel mesajı’ arayacağız. Her kıtayı değer ifade eden tek kelimeye indirerek, İstiklal Marşı’nın temel değerlerini tespit edeceğiz. Bizi ‘Millet’ yapan bu ‘temel değerler’in tekabül ettiği ‘temel kavramlar’ ve ‘temel kurum’larla da ‘devlet’ olunduğunu gösterecek; İstiklal Marşı üzerinden ‘kültür kodlarımızı’ çözümlemiş olacağız.

İstiklal Marşı’nda ‘Maya’mızı Aramak

İstiklal Marşına bir ruh gibi giydirilmiş birbiriyle bağlantılı üç değer, bunları taşıyan üç kavram ve bu değerleri temsil eden üç kurumun birlikteliği, milletin ‘devlete dönüşen varlığının maya’sını oluşturmaktadır. Bu ‘maya’ bozulmadıkça, milletin sırtının yere gelmesi asla mümkün olmayacaktır.

Şimdi zikrettiğimiz yöntemle, bu yeni yaklaşıma göre istiklal Marşı’nı açıklayarak adım adım tespit ettiğimiz sonuçlara ulaşmaya çalışalım. Bu amaçla ilk olarak İstiklal Marşı’nın işlediği temel değerleri, ‘her dörtlüğü tek değeri ifade eden bir kelimeye indirgeyerek’ özetlemek, ana vurgusunu bulmak suretiyle tespit etmeye çalışalım:

İstiklal Marşı: Üç Değere Üçer Kıta ve Mükemmel Final

‘Kurucu metnimizi’ ruhumuzun kodlarını veren, milli ruhu özetleyen İstiklal marşımızın temel değerlerini çözümlersek, ‘diriliş mayamızın bileşenlerini’ de elde etmiş olacağız. Şimdi İstiklal Marşı’nda yer alan milli mayamızın bileşenlerini bulma çabasına girişebiliriz.

Her kıtada ‘tek değer’ arayarak dörtlükleri sırasıyla ele alalım:

  1. Kıta: Bayrak

“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.”

İlk kıta açık biçimde ‘bayrak’ı konu edinmektedir. İlk kıta bize tek kelimeye indirirsek bir değer olarak ‘bayrak’ diye haykırmaktadır.

  1. Kıta: Bayrak

İkinci dörtlük, ilk kıtada dolaylı anlatıma konu ettiği bayrakla bu sefer adeta dertleşerek konuşarak, ama yine ‘bayrak’ diyerek devam etmektedir:

“Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! ne bu şiddet bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal,
Hakkıdır, Hak’ka tapan, milletimin istiklal!”

  1. Kıta: Bayrak

Üçüncü kıta yine ‘bayrak’ demektedir. Şöyle ki, bir önceki dörtlükte hitap ederek “çehresini çatmaması”, “gülmesi” taleplerine, “yoksa kanını helal etmeyeceği”, “istiklalin(bayrağın dalgalanmasının) hakkı olduğu” şeklindeki sitemlerine cevap olmak üzere ‘bayrak’ın ağzından bu sefer şaire/onun şahsında millet evlatlarına seslenecektir. Zaten ‘konuşturma yöntemi’ Akif’in Safahat’ında, şiirlerindeki genel üslubudur. Yine bu yola başvurarak, milletle özdeşleştirdiği ‘istiklal’in timsali ‘bayrak’ın ağzından hürriyet kararlılığını dile getirir. Der ki bayrak:

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım;
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”

  1. Kıta: İman

İşte bu hürriyet ve istiklal emeline ulaşmak için gerekli olan bir şeye vurgu yapar dördüncü kıtada Akif. Her zorlukla baş edebilecek bir temel değerimizdir o: “İman.” Akif, dördüncü dörtlükte ‘iman’ diye haykırmaktadır:

“Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar.
“Medeniyyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?”

 

  1. Kıta: Vatan

Beşinci kıta, net bir şekilde ‘vatan’ değeriyle inlemektedir.

“Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vaadettiği günler Hak’kın;
Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın.”

  1. Kıta: Vatan

Bütün bu mücadelenin uğrunda yapılacağı değer olarak ‘vatan’ altıncı kıtada da ana temadır:

“Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı!
Düşün, altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.”
 

  1. Kıta: Vatan

Yedinci dörtlük üçüncü kez ‘vatan’ vurgusunu yapmakta, perçinlercesine işlemektedir:

“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.”
 

  1. Kıta: İman

Şu ana kadar üç kıta ‘bayrak’, üç kıta ‘vatan’, bir kıta ‘iman’ değerini işledi. Sekizinci dörtlükse ikinci kez ‘iman’ değerine vurgu yapmaktadır.

“Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli;
Değmesin mabedimin göğsüne na-mahrem eli!
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli”

  1. Kıta İman

Dokuzuncu kıtada Mehmet Akif, üçüncü kez ‘iman’ diye ses vererek üçer kez yaptığı bayrak ve vatan değerlerine sayısal , iman temasının da vurgusunu üç yaparak eşitlemektedir:

“O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım;
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerret gibi yerden naşım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!”

Mehmet Akif, adeta bu üçlü değerler manzumesinin tesadüf olmadığını, bir gün bunu tespit edecek olanlar için kuşkuya yer bırakmayacak bir sağlama yapar şiirin sonunda. Bu üç değerin dokuz kıtada üçer üçer işlenişinin ne denli bilinçli yapıldığının kanıtı mahiyetinde sıraladığı onuncu bendi oluşturan son bir beşlik şiirin sonuna yerleştirmiştir:

Bayrak: Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal;
Vatan: Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal!
İman: Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.

Ve sonra, bu üç temel değer bir araya gelir de ‘milli maya’yı oluşturursa, artık hak edilecek ve mutlaka elde edilecek hedefleri gösterir: Hürriyet ve istiklal!

 “Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hak’ka tapan milletimin istiklal!”

Demektedir ki: Ey, millet evladı! Bayrak, vatan ve iman değerlerini birbirinden ayırma, birlikte ve hak ettiği yücelikte tut, ancak o zaman özgürlük ve bağımsızlığını koruyabilirsin!

Üçer Kıta Bayrak, vatan ve İman

Bir özet yaparsak, İstiklal Marşının temel değerleri “bayrak, vatan ve iman” şeklinde belirginleşmiştir: İlk üç kıtada bayrak, bayrak, bayrak vurgusu mükerreren yapılmakta, dördüncü kıta iman dedikten sonra, beşinci, altıncı ve yedinci kıtalar vatan, vatan, vatan diye ünlemektedir. Adeta bayrak ve vatan değerlerini de ‘iman’ halkası ile birbirine bağlamaktadır. Ardından gelen sekizinci ve dokuzuncu kıtalar iman, iman diye seslenerek, imanın vurgu sayısını diğer iki değere eşitlemektedir.

Böylece İstiklal Marşımızda üç kıta bayrak, üç kıta vatan ve üç kıta iman değerlerine vurgu yapılmış olmaktadır.

Muhteşem Beşlikle Final

Son olarak muhteşem finale gelinir. Final beşliğinin ilk üç mısraında adeta 9 kıtadaki üç değer, özet hatırlatma ile ilk üç mısrada tekrarlanır. Ardından da, ancak bu üç değerle erişilebilecek hürriyet ve istiklal hedefleri kararlı ifadelerle gösterilir. Hürriyet ve istiklal ancak bu üç değerin birlikte yaşatılması sayesinde elde edilebilecektir.

İstiklal Marşı Budur

İşte hep merak edilen son kıtanın neden beş mısra olduğunun -bizce- isabetli açıklamasına da bu yorum biçimi imkan vermektedir: Bu üç değerin son kez üç mısrada tekraren sıralanması ve ardından elde edilecek iki ana amacın özetlenmesi sebebiyle!

Fakat bir sebebi daha vardır kanaatimizce son kıtanın beş mısradan oluşmasının: Eğer on bölümde kıta(dörtlük) şeklinde yazılsa idi şiir kırk(40) mısra edecekti. Belli ki Mehmet Akif son kıtaya bir mısra ekleyerek 41 sayısını elde etmek istemiştir ki böylece, halk kültüründe “41 kere maşallah” sözünde karşılığını bulan bereketi çağırma ve kötü nazardan korunma dileğine, böylece başarılı olunacağı inanışına hitap etmeyi düşünmüş görünmektedir. Final bendinin beşlik olması ve mısra sayısının 41 yapılmasının bir hikmeti de böylece anlaşılabilmektedir.

İstiklal Marşında muhteşem bir özetle: “Bu üç değere sahipsen sen bir milletsin, ve ancak bu değerlerle hürriyet ve istiklale layık olabilirsin(devlet  sahibi olabilirsin)!” denmektedir.

İşte İstiklal Marşı budur.

Üç Değeri Taşıyan Üç kavram

Şimdi bu üç değerin millet hayatındaki karşılıklarına bakalım. Bu kısım, İstiklal Marşı’nın nasıl bir derin şuurun da tezahürü olduğunun kanıtı olacaktır.

Bu üç değerin karşılığı üç temel kavram vardır:

Bayrak, bağımsızlığın(istiklalin) sembolüdür.

Vatan, hür şekilde yaşanan toprak parçasıdır. Yani hürriyet demektir.

İman ise itikat kitaplarımızda bile İslam anlamına gelmektedir.

Tam burada konunun ‘püf noktası’na da gelmiş bulunuyoruz:

Bu üç değeri karşılayan üç kavram ve bu üç değer ve kavramı temsil eden üç kurum vardır. Bu üç kurum, milletin kurumsallaşmış yapısının, yani devletin omurgasını oluşturur.

Üç Temel Kurum

Kurtuluş Savaşı yıllarını hatırlayalım. İstanbul hükümeti esir düşmüş, devlet yıkılmıştı. Yeni bir devlet kurmak üzere harekete geçen Mustafa Kemal öncülüğündeki milli kuvvetler üç temel kurum kurdular. Bu üç temel kurumda millet örgütlenmiş ve el ele verip yedi düveli mağlup etmişti. Bir devleti yoktu ama Türk Milleti, bu üç temel başkanlık üzerinde kurulmuş ve yükselmişti. Öyle ki, diğer tüm devlet kurumları çökse, hatta devlet yıkılsa, bu temel üç başkanlık kalmış olsa Millet yeniden devletini kurabilecektir. Ne zaman ki millet hayatı tehlikeye girer; bu üç kurum birlikte ayağa kalkmazsa, devlet de çöker, millet de biter.

Bu üç değer ve kavramı karşılayan üç temel kurum şunlardır:

Bağımsızlığın timsali bayrak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından temsil edilir. 23 Nisan, yani “Milli Egemenlik” bu nedenle Meclise emanettir.

Hürriyetimizin garantisi Vatan değerinin koruyucusu ise Genelkurmay Başkanlığıdır. 30 Ağustos Zafer Bayramı, vatanın kurtarılış günü bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetlerine emanettir.

İman değerinin timsali İslam’ı taşıyan kurumsal yapılanma ise Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Manevi dünyamızın pörsümüş cereyanların işgallerinden korunması, Kadir Gecesi Diyanet’in emanetindedir.

Cumhuriyet kurulmadan kurulan bu başkanlıkların o dönemdeki adları Millet Meclisi Riyaseti, Erkan-ı Harbiye Riyaseti ve Diyanet Riyaseti idi.

 

Bu Dizge Bozulursa!..

Bu “üç değer-üç kavram-üç kurum” dizgesi milletimizin mayasıdır, özüdür, şırasıdır, şifresidir, kodlamasıdır, omurgasıdır, dayanağıdır. Bu üç değer-kavram-kurum birlikteliği bozulmadıkça millete de ‘izmihlal’ yoktur.

Nitekim bu üç değeri, bayrak, vatan ve iman değerlerini temsil eden üç kurumun dayanışma halinde olduğu her dönemde bu millet dünyayı dize getirmiştir.

Vatan Dine Dar Gelir Mi?

Ne zaman ki bu değerler karşı karşıya geldiyse, bu kurumlar çatıştıysa hüsranlardan hüsranlara savrulmuşuzdur.  Gençler bilmez; öyle dönemler geldi ki Ordu, Meclis’e el koydu. Ordu’nun dinle, dindarla, diyanetle uğraşmayı, baskıyı laiklik bekçiliği adı altında ödev edindiği onlarca yıl geçti. Milletin inançlarını yaşamasına müdahale etti.  İşte bir değerin(ordu-vatan) diğer değerle(din-diyanet) çatıştığı o günlerde İstiklal Marşı’nda şifrelenen maya bozulmuş oldu. Bu yüzden zavallı düştük, felaketleri gördük. İstiklal Marşı’na ve şairine hakaretler eden paşaların yetiştiği o karanlık günlerde yedi düveli dize getiren milletimiz üçbuçuk eşkıyaya boyun büker oldu. Başkomutanın emrini dinlemeyen paşalar elinde Türkmenlerin katledilişine, Musul’un, Kerkük’ün kimliğinin değiştirilişine şahit olduk. Askerlerin dine şekil verdiği günlerde başbakanımızı, bakanlarımızı astık. Vatanımızı dinimize dar edenler, bizi de dünyaya rezil ettiler. Üstünde ezan okunan yer vatandı bize. O paşalar ki, ezanı, namazı yadsak ettiler. Azerbaycanlı sığınmacı kardeşlerimizi Ruslara teslim edip kurşuna dizdirttiğimiz acı günler o günlerdi. Diyaneti baskılayıp FETÖ’lerin şımartıldığı zeminler böylece oluştu. Bu iki değeri çatıştıranlar yıllarımıza, nesillerimize yazık ettiler.

Din Adına Huzurumuzu Bozanlar

Ya da, din adına birileri bayrağımıza, vatanımıza saygısızlık yaptılar: Sığ bakışlarıyla toptancı yaklaşan güruhlar peydah oldu. İslam’da demokrasi yok deyip meclisi dışladılar. İslam’da kavmiyetçilik yok diye demagoji yapıp millet kavramını, devlet yok deyip bayrak değerini reddettiler. TSK din düşmanı dediler, Mehmetçiğe saldırdılar. İşte şıramızın bozulduğu, tadımızın kaçtığı günler o vakit geldi. Dini, vatanın ve bayrağın garantörü olmaktan tehdidi yapmaya çeviren bu radikal-selefi kafalar, mayamızı bozup, iç barışımıza çomak soktular. İstanbullarda bombalar patlatıp, villalarında haşere gibi öldürüldüler. Terör örgütlerine insan kaynağı olup Mehmetçiğin dipçiğiyle ezildiler. Ama milletin evlatlarını aldattılar, birbirimize düşürdüler, huzurumuzu çaldılar.

Çürüdüğümüz Günler

Öte yandan Meclis’in vatan mücadelesinde orduya yol açmadığı günleri gördük. Dini değerleri hedef alan, ya da kale almayan yasal düzenlemelerini yaşadık. Meclise seçip gönderdiklerinin sırtına hançer sapladığını görmek nasıl bir yaradır! İşte parçalandığımız, çürüdüğümüz günler o günlerdi.

Düşmanın Mahareti

Düşmanın mahareti hep bu üç kurumu birbiriyle çatışmalı tutmak oldu. Bu üç kurum ve bu üç değerin birini taşıyanın diğerine ters bakmasını sağlamak, her zaman millet varlığına suikast, hep devlete bir ihanet tuzağıydı. Bu ruh, bu maya, bu üç değer ve kurumun birlikteliğinin bozulmasından asırlar sonra yeniden sağlayan dedelerimiz sayesinde 23 Nisan, 30 Ağustos ve 29 Ekimlere kavuştuk; millet olduk, devlet olabildik. Fakat bu tuzağa tekrar düşülen sonraki dönemlerde yeniden zilletlerden zilletlere düştük. Üçüncü dünyanın üç kuruş için dilenen ve birbirine düşürülen müstemleke toplumu olduk.

İstiklal Marşındaki Maya Uyandı

Fakat İstiklal Marşı’ndan tam 95 yıl sonra ilk defa yeniden bu üç değeri ve bu üç kurumu 15 Temmuz’da birlikte ayağa kalktığını gördük. Bu üç değeri temsil eden üç başkanlığın aktif birlikteliği sağlandı ve FETÖ ihanet darbesi girişimi püskürtülebildi: (Vatan)Ordu, içindeki hainlere direndi, (Din)Diyanet salalarla halkı direnişe çağırdı, (Bayrak)Meclis sabaha kadar çalışıp teslim olmayacağını ilan etti. İstiklal Marşı’ndaki maya millet varlığında dirildi ve bu üç değer-kavram-kurum birlikteliği tarihe yeni bir destan daha hediye etti. O gündür bugündür bütün zorluklara rağmen Türkiye her alanda şahlanışa yeniden geçti.

Halen Mayamız Sağlam

Konuyu sonlandırmadan, tezimiz bakımından fikri akımlar üzerinde de durmalıyız. Bilindiği gibi Osmanlı’da üç tarz-ı siyaset vardır. Osmanlıcılık, Milliyetçilik ve İslamcılık. Buna bir de etnikçilik/azınlıkçılık diyebileceğimiz gayr-ı müslim grupların çalışmalarını eklemek gerekir. Azınlıkçıları bir kenara koyarsak, üç fikri-siyasi akımın bitin farkları ve çatışmalarına rağmen ortak paydaları vardı: Vatan, bayrak ve din konusunda anlaşabiliyorlardı. Bugün Osmanlıcılığın yerine Ulusalcılık koyarsak, Milliyetçilik ve İslamcılık aynıyla devam ediyor. Azınlıkçı/etnikçi fikir ve politika da kuvvetli şekilde mevcut. Yani, değişen bir şey yok. 15 Temmuz’da gördük ki İstiklal Marşı’nın bu üç değeri, bütün farklı yaklaşımlarına rağmen bu üç grup tarafından da halen destekleniyor. Ortak paydamız yeniden ortaya çıkmış durumda.

Her şeye rağmen hala ‘mayamız sağlam.’

Öyşleyse inançla haykırmaya devam edeceğiz:

“Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet,

Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal!”

ROMANLARDA TEHCİRİN YOLCULUĞU

  • 1.3Bin Görüntülenme Sayısı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

  • 1.1Bin Görüntülenme Sayısı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 1186531

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?