Büyük Türkiye’ye Yürüyeceksek Şimdi ne yapmalı?

BÜYÜK TÜRKİYE’YE YÜRMEK İSTİYORSAK

Seçim sonuçlarını değerlendirirken, ülkemizin ‘istikrar ve denge’ kararını tehdit eden gerilimlere yakın zamanda gebe olduğunu belirtmiştik.

Beklenen gerilim geldi. Hatip Dicle’nin ardından Balbay ve Haberal gibi tutuklu vekillerin salıverilmelerini reddeden mahkeme kararı beklediğimiz olayları tetikledi. Bu fırsatı ganimet bilen DTP gibi STK süslü terör üssü örgütlerle, PKK artçısı BDP, gerilim gazına bastılar. Şüphesiz bu gerilimin yakıtını dolduran, ‘adaylar belirlenirken’ aldığı yanlış kararlarla YSK olmuştu.

Doğrusu, Sayın Arınç ‘serbest bırakılmalarının uygun olacağını’ söylediğinde serbest bırakılmayacaklarını tahmin etmiştik. Zira Sayın Arınç’ın ‘vicdanı ne isterse’ yargı onun tersine karar veriyor. Bu kural oldu sanki!

‘NEREM DOĞRU Kİ?’

Halbuki biz de Sayın Bülent Arınç gibi milletvekili seçilenlerin meclise gelmesini isterdik. Üstelik tutukluluk sürelerinin bir cezaya dönüştüğü uygulamayı da doğru bulmayız, sayın Arınç gibi.

Fakat, mahkumları aday gösteren CHP-BDP, biliyordu ki milli irade ile yargıyı yani siyasetle hukuku karşı karşıya getirecekti. Yanlış yaptı.

Sonra, bu adayları listelerden önce veto edip sonra listelere iade eden YSK yanlış yaptı.

Şimdi, seçilenlere ‘vekil olamazsınız’ diyen mahkeme doğru yapmış olsa ne yazar?

‘Boynun niye eğri?’ denen deve misali ‘nerem doğru ki?’ demenin tam zamanı.

 Tutuklulukların yıllarca sürerek cezaya dönüşmesi ne kadar yanlışsa, mahkumlardan ikisini ‘seçildiler’ diye serbest bırakmak o kadar abes olurdu. Hukukun eşitlik ilkesine ve adalete aykırı olurdu. seçilmişlerin hapis olması da salıverilmesi de vicdana sığmıyor.

Bu çelişkinin açmazına ülkemizi süren BDP-CHP-YSK hatalar zincirini hayretle izliyoruz.

Tüm bu yanlışların önünü kesecek yargı içtihadı baştan alınarak adaylıkları sağlansaydı, hiç buralara kadar gelinmezdi!

İKİ HAKLI, KAVGA DEMEKTİR

Sokaklardaki tepki de haklılık payı buluyor, hukukun kararını uygulayacaklar da haklı oluyor. İki haklı kavga demektir. Adalet, haklıyı bire indirmek için vardır. Bizde ise ikiyi yargı çıkartmıştır.

Şimdi ne olacak?

Türkiye sokakları gerginleşecektir. PKK’ya eşitlenen BDP kışkırtacak, KCK sokakları karıştıracak meydanlar kaynayacak, terör şehre inecek, dağda konuşmaya başlayacak…

YSK’nın iptal ettikten sonra eylemler üzerine iade ettiği adaylıklar gibi olaylar üzerine mahkemeler tutuklu vekilleri meclise -pardon sokağa- teslim mi edecek?

Böyle bir şey olursa, o gün Türkiye Cumhuriyeti’nin bittiği gündür.

Seçim öncesinde Türkiye’de olaylar çıkartıp seçimi, dolayısıyla demokrasiyi rafa kaldırma teşebbüsü vardı. YSK bunu gördü. Çekindi ve hukuk eliyle siyasi taviz verdi.  Bu sefer durum başkadır: Adalet güce, hatta teröre teslim olmuş olacak!

ARTIK DEVLET VARLIĞINI HİSSETTİRMELİ

Buna izin verilemez. Mahkeme kararı kesin olmalıdır.

Ya bunun bedeli? Dediğinizi duyar gibiyiz.

Şu muhakkaktır; bedeli, hukukun yok olduğu ortama göre daha az olacaktır. Evet, Türkiye ilkin karışacaktır. Fakat arkasından –eğer devlet gücünü gösterirse- olaylar durulacaktır.

Pekiyi bu ne zamana kadar sürecektir?

Meclis açılıp çalışmaya başlayana kadar.

‘Meclis açılınca da durulmaz, çünkü BDP’li vekiller meclise gitmeyeceğini söylüyorlar. Olaylar devam eder’ diyebilirsiniz.

Hayır, meclise gidecekler. Çünkü onlar ne derse desin, Öcalan konuşmadı daha. Seyrediyor. Nihayette Öcalan ne derse o olacak.

Öcalan ‘devletle görüşüyorsa’- ki görüşüyor-, vekilleri o belirlediyse –ki belirledi-, ara seçime gitse tekrar bu kadar vekil getiremeyeceği kesinse -ki kesin-, devlet ona bu kadar meydanı bıraktı ise -ki bıraktı-, Anayasayı yaparken bu gücünü kullanmak istiyorsa –ki istiyor-, devleti bu kadar kasamayacaktır.

Zira Öcalan devletin ‘ellerindedir.’

MECLİSE GİDECEKLERDİR

Bağımsızlar, Meclise tıpış tıpış gideceklerdir. Gitmezlerse de yeniden seçim olur, Öcalan’la diyalog biter. Bu da kötü mü olur? Öcalan için de BDP için de kötü olur!

Öyleyse Meclise gidecekler. Onlar meclise giderse sokaktakiler niye eylem yapmaya devam etsin? Duracaklar.

Sadece biraz kararlılık!..

Bu tepkiler durulmaz diye tavizkar olunmamalıdır. Kararlı olunsun, durulacaktır. Devlet, sokağa gücünü bu sefer göstermelidir.

ÖNLEYİCİ OPERASYON ŞART

Bunun olacağını sanıyorum, çünkü hırçınlıklara karşı birikmiş bir tolerans döneminin taşmış sabrı var.

Yakın zamanda ödenecek siyasal bir bedel de yok. Seçimden yeni çıktık.

Hatta ön operasyonlar hemen gelecektir. Devlet varlığını ya bugün gösterecek, ya da yarın olayların önünü alamayacaktır. Önleyici operasyonlar şarttır.

Umarız böyle olur.

Ardından bir beklentimiz daha var.

DEVLET ARTIK ÖCALAN’LA GÖRÜŞMEYİ KESMELİDİR

Artık zamanı geldi; Öcalan’la devlet görüşmeleri kesilsin. Öcalan’ın davaları bitmişken avukatları ile neden görüştürüldüğünü de anlamıyoruz. Bu da kesilmelidir. Birinci derecede akrabaları dışında kimse ziyaret edememelidir. Aynı tüm diğer mahkumlar gibi…

Bu, örgütü çok başlılığa, birbirine düşmeye ve tükenişe götürecektir. Devletin kararlı tutumu ile bu politika birleşince Kürt halkı terör baskısından ve korkusundan kurtulacaktır.

Öcalan bu şekilde örgütü yönetmeye devam ederse bu gidiş, Öcalan’ı  bir seçim sonra Meclis’te görmeye doğru gidiyor.

TÜRKİYE SURİYE OLMAYACAKSA…

35 bin şehidi olan Türkiye bunu kaldıramaz.

O nedenle devlet otoritesini göstermelidir. Zamanıdır. Türkiye Suriye olmayacaksa bu kararlılıkla olmayacaktır.

SURİYE’DE YÖNETİM DEĞİŞMELİDİR

Suriye’ye gelince; içimizde yaşanan kargaşa ile Suriye’de yaşananları paralel hale getirme emelleri ayan beyan gözükmektedir.

Türkiye içine bu denli kararlı iken Suriye’ye de o kadar duyarlı yaklaşmalıdır.

Türkiye, mevcut Suriye yönetimini devirmek yanlısı olmalıdır. Çünkü Suriye’de iktidarı tutan Nusayriler küçük bir azınlıktırlar. Nusayrilik zannedildiği gibi şia benzeri bir İslam fırkası değildir. Yahudilik, Hrıstiyanlık ve islam’dan alarak bir araya getirdiği itikat ve ritüellerle oluşmuş farklı bir dini anlayıştır. Nusayrilik bir nevi Bahailiktir.

SURİYE’DE DEMOKRASİ: ‘BUNDAN İYİSİ ŞAM’DA KAYISI’

Suriye, kuzeyi ağırlıklı Sünni Türk, Güneyi ağırlıklı Sünni Arap, kuzey dağlarında üçüncü sırada nüfus oluşturan Sünni Kürt halklarından oluşmaktadır.

Demokratik kurallarla ortaya çıkacak bir iktidar Türkiye’ye çok yakın hatta bağlı olacaktır. Bu nedenle Suriye’yi bölünmeden bir yeni hükümete demokratik yöntemlerle ulaştırmak Türkiye için bir büyüme fırsatı olacaktır.

Irak’a, Libya ve Tunus’a duyarlı batı’yı Suriye’ye aldırmayışı açısından da değerlendirmeliyiz. Bu fotoğrafı kaçırmamalıyız: Kapışmakta yarışır gibi Libya’ya önden dalan Fransa nerde şimdi? Ya da Irak’a saldırıkenki iştahları neden yok? Suriye’ye aldırmıyorlar, çünkü petrol yok.

Fakat Türkiye, kuzeyinde öldürülen nüfusun kendi emaneti ağırlıklı Sünni Türklerden oluşan halk olduğunu görmelidir. Suriye halkı Urfa, Antep, Kilis, Hatay ve Siirt’ten farklı değildir.

SURİYE ‘BELAMIZ’ DEĞİL ‘BALAMIZ’DIR

Suriye, Türkiye’nin belası değil, ‘balası’ olacak bir ülkedir.

Suriye’nin kaderi Türkiye’nin kaderi olmayacaktır. Ama Türkiye Suriye’nin kaderini belirleyen olacaktır.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınırda görkemli duruşuna işte tam şimdi ihtiyaç vardır.

İçimizde barış içinde yaşamayı temel şart koşarak, kontrolü elde tutarak, dengeleri iyi yöneterek, dışımızda ise gelişmelere yön vererek…

Büyük Türkiye’ye ancak böyle gidilebilir.

ROMANLARDA TEHCİRİN YOLCULUĞU

  • 1.2Bin Görüntülenme Sayısı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

  • 1.1Bin Görüntülenme Sayısı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 1180401

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?