AZERBAYCAN ŞİİRİNDE KARABAĞ’IN DİNMEYEN RÜZGARI

AZERBAYCAN ŞİİRİNDE

KARABAĞ’IN DİNMEYEN RÜZGARI

                                                                                                        “Bahçede kalan beşiği

                                                                                                         Hangi hayal sallayır?”

Kür ve Aras ırmakları arasında Karabağ, Dicle ve Fırat arasında efsane olan Babil’e benzer. Havası güzeldir, doğal güzellikleri farklıdır, birçok Türk sultanının kışlağıdır. İlhanlılar, Timurlular, Karakoyunlular zamanında olduğu gibi Akkoyunlular, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de göz bebeğidir.

Karabağ adı öz Türkçedir. Türkçede renk adları coğrafi bölgeye verilirse yön, kişiye verilirse vasıf yükler. Eğer “kara” kelimesi bir yer adındaysa“kuzey” anlamındadır, kişinin sıfatı olursa “yiğit, cesur” demektir. Karadağ, kuzeydeki dağ, Karadeniz kuzey denizi anlamına gelir. Osman Gazi’de olduğu gibi, “Kara Osman” derseniz “Yiğit Osman” demiş olursunuz. İşte, “Karabağ” da Kuzeyde, yukarıda, yüksekte bağlık(omanlık) alan demektir. Buraya Azerbaycan Türklerinin geniş yerleşim alanı olan Tebriz tarafından bakarsanız Karabağ, gerçekten kara(kuzey) yönünde kalır.

KAFKAS ALBANYA’SI

Bölgeye, M.Ö. 4. Yüzyıldan modern çağlara kadar üzerinde yaşayan Alban halkından ötürü “Albanya”da denir. Bu, Azerbaycan Türklerinden ayrık oldukları düşüncesini doğurmasın, iç içedirler. Çünkü Albanlar, güçlü yapılarıyla bilinen, Saka Türklerinden bir Güney Kafkasya halkıdır.  Onlarca kaynaktan en toparlayıcı çalışma olan Yusuf Gedikli Hoca’nın “Albanlar ve Alban Tarihi” kitabına göre Alban tarihinin efsanevi kahramanı ve bilge lideri Yelisey’in, Tevrat’ta Elişa, Kur’an’da Elyesa(En’am, 86) olarak geçen Peygamber olduğu iddia edilir. Prof. Mehmet Bayrakdar, Saka Türklerine ilişkin çalışmalarında bugün Arnavutluk olan “Albania” halkının, Kafkasya’dan Hıristiyanlık döneminde göçen Albanların ta kendisi olduğuna ilişkin bulgularını paylaşmıştır. Albanlar, adeta bir hak din takipçisi toplumdur: İlkin Yahudiliği benimserler, sonra ilk Hristiyan olan halk onlar olur, İslam ile karşılaşınca da hızla Müslüman olmuşlardır. İşte, Karabağ’ın  Arnavutluk’la da böyle ilginç bir bağı vardır.

KADİM VATAN KARABAĞ

Bizim “Vilayet-i Gence Karabağ”ımızdır. Evliya Çelebi Karabağ’a “Küçük Azerbaycan” demiştir. Osmanlıların vergi icmallerinde İrevan, Nahçıvan ve Gence illerine ait belgeler 16. Yy.’danitibaren nüfusun yüzde 80‟inin Türk olduğunu göstermektedir. Osmanlı himayesindeki Karabağ Hanlığının, başkenti Şuşa’ydı, namı diğer “Penahabad”. Rusya ile İran arasında 1813 tarihli Gülistan Antlaşması Azerbaycan’ı ikiye bölünce Karabağ Hanlığı ortadan kalkmış, Sovyetler Döneminde ise “Karabağ Sovyet Sosyalist Özerk Vilayeti” olmuştur.

Şuşa’da bir süre yaşayan ünlü Rus şairi SergeyYesenin,“Eğer ki birinin güzel sesi yoksa, türkü söylemeyi beceremiyorsa, demek ki, o, Karabağlı değildir” der. Büyük şair Molla Veli Vidadi, Karabağ’ı

“Küllü Karabağın ab-i hayatı,

Nermü nazik bayatıdır, bayatıdır, bayatı

şeklinde anlatır. Doğu operasının kurucusu Üzeyir Hacıbeyli Karabağlıdır. Karabağ,Yesenin’in şiirlerine olduğu gibi, A. Duma ve Dubya-de Monnepe hatıralarında, V. Veraşak tablolarında güzelliğiyle konu etmiştir.

KAFKASYANIN KONSERVATUVARI

Bizdeki İstanbul Türkçesi gibi, Azerbaycan’da da yazı dili Karabağ şivesindendir. Karabağ mutfağı önemli bir yerdedir. Azerbaycan’da ilk Avrupa tipli okullar Şuşa’da açılmış, Kafkasya’da tiyatro gösterileri ilk kez 1845 yılında Tiflis’te, 1848 yılında ise Şuşa’da sahneye konulmuştur. Avrupalı gezginler Karabağ’a “Kafkasya’nın Konservatuarı” adını vermişlerdir.

Karabağ’da yetişen edebiyatın en nadide ürünlerine konu olan “Hâr-ı bülbül” adlı gül, sadece orada yetişir. Karabağ’ı Azerbaycan’dan almak, şimdi daha iyi anlaşılır ki, insandan kalbini, ruhunu almak gibidir. Bakü beyniyse, Karabağ kalbiydi Azerbaycan’ın. Böyle bir sancı dinmezdi. Karabağ yerine konmadıkça da Türklere huzur haramdı, çünkü kalpleri alınmış gibi sancılıydılar hep.

1992 yılında, Rusya desteğinde Ermenilerin işgali ve Hocalı Katliamından 28 yıl sonra Karabağ, 44 gün süren savaşla azat oldu ve can Azerbaycan’ına kavuştu. Fakat bu gamlı, yaslı yıllarda Karabağ hasreti şairlerin, ediplerin, sanatçıların elbette konusu olacaktı. Sayısız şiirin, ağıtın, türkünün konusu oldu.

“KARABAĞ ŞİKESTESİ”

Önce Bahtiyar Vahapzade’nin dizelerine bakmak, büyük üstadın hakkı olsa gerektir. O şirin yurttan, Karabağ’dan nasıl vazgeçilir, diye hayıflanır Vahapzade, Karabağ şikestesi(bozgunu) karşısında:

“İsa Bulağı’nın zümzümesini,

 Cabbar’ın, Seyid’in, Han’ın sesini,

Dalgalı Karabağ şikestesini,

Babek türbesini nice pay verim ” (Yavuz Ahundlu (1998), İstiklal Şairleri, Bakı, s. 28)

“DİDERGİN” İNSANLAR

Karabağ halkının didergin(yurdundan yuvasından ayrı) halini destanlaştırır:

“Başına haranın külünü töksün,

 Sinesi azabdan dağ-dağ didergin.

Teze veteninde garip, çekingen,

 Köhne veteninden kaçak didergin” (Vahabzade, Bahtiyar (2005), Seçilmiş Eserleri, Çaşıoğlu Yayınları, Bakı, s. 361)

Fakat kabullenemez Vahapzade, bu kadere razı olmayı kınar, yakınır, isyan eder:

“Verib Karabağı Bakı’ya kaçdık,

Bakıda ʺKarabağʺ kafesi açdık.

Verib Karabağı, okuturuz biz

Toylarda ʺKarabağ şikestesiʺni.

Heç deme, bizim de kişiliyimiz

Toylarda cırmakmış minlik destini.

Çaldı, Karabağı çaldı düşmenim,

Bes o şikesteni okuyan kimdir?

Düşmen elindeyken Karabağ, menim.” (Vahabzade, Bahtiyar, Seçilmiş Eserleri, s. 167)

Ah, bizim unutkanlığımız! Dedelerimize yaptıklarımızı unuttuğumuzu bildikleri için böyle yaptıklarını söyler Ermenilerin:

“Utanmaz, usanmır bed emelinden,

Beleddir unutkan hasletimize.

Bilir, dedemizin onun elinden

Çekdiği zilletler ders olmaz bize”(Vahabzade, Bahtiyar (2008), Eserleri, Cilt VI, Bakı, s. 315.)

Göreydi bugünleri keşki,  şu “vatan, vatan” deyişinin yerini bulduğunu:

“Çağırır indi bütün milleti imdada vatan,

Değişilmez, ey oğul, cennete dünyada vatan.”

“ANNEM KARABAĞ”

Bir Şuşa sevdasıdır O’ndaki, destansı bir sevda:

“…Bizsiz Şuşa’mızda neler baş verir?

Allah bize ümit, ona aş verir.

Çiçek gibi zarif, su kimi şakrak,

Muğam gibi hafif, annem Karabağ…

Nağmeli kalbinle söyle, sen bu gün

Cellat tapdağına bes nece dözdün?” (Vahapzade, B. (1996). Köprü çaydan uzak düşüp. Bakü: Azerbaycan Yayınevi, s. 91)

Vasif Samedov da “Şuşa Bekliyor Bizi” şiirinde Karabağ özlemini anlatır:

“Dilimizde işlenen En aziz bir söz gibi,

Canımızı ısındıran Ocak gibi, köz gibi,

…En kokulu güllerle Demetlenen Şuşamız! “(Azerbaycan harayı (şiirler ve poemler, 2002, Bakü.)

Zelimhan Yagup da Hocalı’nın dramını içten bir hissiyatla dile getirir:

“Bu dağların koynunda yaşıl bir köy varıydı,

Elvan saray, güllü bağ, gen aynabent varıydı.

 Nice dudağı şeker, sohbeti gend varıydı,

…Yoktu daha, nağıldı, İtti, battı, dağıldı.

Benim şirin kafiyem, benim üççe hecalım,

Hocalım, ay Hocalım!” (Yagup, Z. (2012). Eserleri. C IV. Bakü: Şark-Garp Yayınevi.,s. 190).

“YİNE DE ÖZ YERİNDEDİR”

Fakat yine de, mümkün olsa da  ulaşsa, Karabağ olduğu gibi durup kendisini beklemektedir:

“Yine de öz yerindedir

Çığır, çehlim, gedik, yamaç …

Yine de öz yerindedir

Elvan orman, mağrur ağaç.

Birce benim öz kökünden

Kopup uzaklara düşen.

Köz ocaktan, su bulaktan,

Taş topraktan ayrı düşür” (Yagup, Z. (2012). Eserleri. C IV. Bakü: Şark-Garp Yayınevi. s. 371)

Laçin bir yaralı kuş gibi çırpınmaktadır şaire göre:

“Laçınım, Laçınım, yaralı kuşum,

Kimin var, halini kimden soruşum?! “(İsmail, M. (2012). Unuttuğun yerdeyim. Seçilmiş şiirleri. Ankara: Bengü Yayınları.s. 85)

Vatan toprağının dörtte birinin  işgal edilmesi roman ve hikâye yazarı Anar’ın da Zengilan hasretini şiirleştirilmesine neden olmuştur:

“Oymak-oymak, karış-karış

Gezdim Azerbaycan’ı.

Kısmet olmadı birce tek

Göre bilmedim Zengilanı…” (Azerbaycan Harayı (şiirler ve poemler, 2002, Bakü. s. 82-83)

“O YURT MENİM ETİM KANIM”

O köylerin özlemi burnunda türer şair Rafik Musa’nın:

“Maşın seslerine seher galkırıh,

Sabahlar bir horuz banına muhtaç.

Deymir ayağımız şehli çimene,

 Ne kumru seslenir, ne ötür turaç.

 Yıldızlar ne solgun, geceler ağır,

Benzemir köyümün gecelerine.

Gönlümde bir köyün çığırı ağlar,

O sığmaz şehrin küçelerine.” (Azerbaycan Harayı, 2002, s. 264)

Şair Mehmed Aslan ise Kelbecer aşığıdır:

“O yurt benim etim, kanım!

Murov, arşa merdivenim!

Delidağ dumanlı başım,

Terter, hissim heyecanım…” (Aslan, M. (2006). Seçilmiş eserleri. Bakü: Avrasiya Press, s. 100).

Karabağ rüylarındadır şairin:

“Gece… Seksekeli uyuyur alem,

Uzak hatıralar yakına gelir.

Bugün ben Şuşa ya gide bilmirem,

 Bugün Şuşa benim ruyama gelir.”( Hazrı, N. (2004). Seçilmiş eserleri. C 1, Bakü: Lider Yayınevi. s. 248).

“AĞZI AÇIK KALAN EVLER…”

Şair Fikret Koca bir mülteci gelin üzerinden terk edilmiş memleketin dramını sergiler:

Eyvanda kalan kitabı

Şimdi rüzgar varaklayır.

Siz dereye koşan yerde,

Hala da çeşme ağlayır.

 Bahçede kalan beşiği

Hangi hayal sallıyır?

… Ağzı açık kalan evler

Akşam kurt olup ulayır… ” (Koca, F. (2005). Seçilmiş eserleri. C 3, Bakü: Azerneşr, s. 15)

Şiirin daha başka sayısız örnekleri de Karabağ’a adanmıştır Azerbaycan’da.  Üstelik, bir şarkı yoktur ki içine Karabağ girmesin, bir hane yoktur ki içinde bir Karabağ derdi yükselmesin! Bir kalp yoktur ki Karabağ diye atmasın. Bir daha Karabağ bize gelmez, demediler, inandılar: Azerbaycan bir gün Karabağ’a kavuşacaktı!

O zafer günü, Cumhurbaşkanı Aliyev tarafından duyurulduğunda kesintisiz 30 saat zafer kutlamaları yapıldı. Ama taşkınlıkla değil. Tek tek şehit analarının gidip eli, ayağı öpüldü. Tek tek gaziler ziyaret edildi. Tek tek Ermenilerin katlettiği masumların hıyabanına gidildi; o gün karanfil konan mezarlara şimdi gül konuldu.

“VUR ALLAH AŞKINA VUR AZERBAYCAN”

Elbette Türkiye’de de şairlerimiz  Karabağ diye inledi. Çalışmamızın konusu olmadığı için örnekleri çoğaltmasak da şu üç şiiri anmadan geçemeyeceğiz. İlki Bestami Yazgan’ın yiğit yüreğinden kopan bir destandı:

Yine er meydanı boyansın kana

Türk’ün imanını göster cihana

Öyle bir saldır ki kahpe düşmana

 

Leşini toprağa ser Azerbaycan

Vur Allah aşkına vur Azerbaycan”

***

“Kovduğum uykular senin içindir,

En kutlu ülküler senin içindir,

Yaktığım türküler senin içindir,

 

Yüzüm sürem Şehriyâr’ın postuna,

Gül selamın başım gözüm üstüne”.

 

“KARABAĞ’A MEKTUP”

Rahmetli Abdurrahim Karakoç’un “Karabağ’a Mektup” şiiri her türkün yüreğinde yankılanan bir sesti:

“Bahtına ağlayan Azeri kızı
Sen Karabağ dersin, ben karayazı
Boşlukta çırpınır Türk’ün avazı

Sanma ki dertlerin azı bizdedir
Sizdeki yaranın özü bizdedir.

‘Gel gardaş’ diyorsun gelecek yol yok
Şehitler kabrine koyacak gül yok
Çilesiz saat yok, kavgasız yıl yok

Kurşunlar sizdedir, sızı bizdedir
Sizdeki yaranın özü bizdedir.”

“YA KARABAĞ YA ÖLÜM”

Ve son olarak  Ozan Arif’in “Ya Karabağ  Ya Ölüm” şiiri… Azerbaycan savaşında, evlerde, sokaklarda, cephede, meydanlarda, mezarlıkta, azatlıkta okuna okuna yüreklendi Azerbaycan’ın yiğitleri. Karabağ mücadelesinin timsali olan bu şiir yediden yetmişe herkesin dilindeydi:

“Dünya duysun bu sesi, bu ses şarkın sesidir
Peygamberin övdüğü, necip ırkın sesidir
Bu ses Azarbaycan’ın, bu ses Türk’ün sesidir

 

Bu Ermeni tak etti, canımıza tak artık!
Ya Karabağ ya ölüm! Başka yolu yok artık!

Ben zaten Ermeni’yi hallerinden tanırım
Bin dokuz yüz on sekiz yıllarından tanırım
Kanıma batırdığı ellerinden tanırım

 

Şart oldu o elleri kökünden kırmak artık!
Ya Karabağ ya ölüm! Başka yolu yok artık!

 

Ermeni vampir gibi kanımızı içecek
Sonra bir ateşkesle acımız mı geçecek?
Bu rüzgarı ekenler fırtınayı biçecek

 

Ozan Arif diyor ki yaydan çıktı ok artık!
Ya Karabağ ya ölüm başka yolu yok artık!”

Ant yerine geldi. Artık zafer şiirleri okuyacağız. Tüm şehitlerin ruhu şad olsun.

 

 

  •  Bu yazı Ayizi dergisinin 8. sayısında yayımlanmıştır

ROMANLARDA TEHCİRİN YOLCULUĞU

  • 1.3Bin Görüntülenme Sayısı

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

  • 1.1Bin Görüntülenme Sayısı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkımda
Hakkımda
Merhaba. Bu sayfalarda birlikte olmaktan son derece mutluyum. Hoş geldiniz. Hayat yolundayız. Her birimiz ayrı bir mecradan, farklı bir maceradan geliyoruz...

Site Toplam Ziyaretçi: 1183630

Son Yüklenenler

Paylaşımlarımdan Haberdar Olmak İster misiniz?